14 Temmuz 2012 Cumartesi

BOSTAN-GÜLİSTAN HİKAYELERİ 1




YAĞMUR DAMLASI

Buluttan düşen bir damla yağmur
Denizi görünce kendinden utanır 
Damla, gözünden akıtarak yaşlar
Kendi kendine konuşmaya başlar: 
-Şu denizin yanında ben de neyim sanki
O kadar büyük ki, ben hiçbir şeyim inan ki… 

Midyenin biri damlanın bu haline acır
Sevip okşayarak, onu koynuna alır
Damlaya şöyle der: 
-Kendini hor görme
Hayatı zor görme
Büyük de, küçük de
Birbirinin kardeşidir
Bütün bunlar yaratanın işidir
Her şey O'ndan gelmiştir
Yine ona dönecektir 
Hiç üzülme
Biliyor musun sende,
Ne yetenekler gizlidir?

Böylece birlikte yıllar geçti
Herkes kendi yolunu seçti
İkisi de yarışta birinci oldu
Saf yağmur damlası sonunda
Dünyada eşsiz bir inci oldu

Sa'di Şirâzî
Türkçeleştiren: Mustafa Baydemir

MESNEVİ HİKAYELERİ 2


ALLAH’IN SOPASI
Ağaca çıkan bir hırsız Meyve dolu dalları
Silkeliyordu durmadan  
Onu gören bahçe sahibi:
-Be adam!
Ağacıma çıkmış öyle ne yapıyorsun?
Allah’tan korkmuyor musun?Kuldan utanmıyor musun?
Hırsız sırıttı arsız arsız:
-Allah’ın bahçesinde olan
Bir Allah’ın kulu
Kendisine sunduğu
Meyvelerden yiyor
Niye bağırıp çağırıyorsun
Yoksa Allah’ın bana verdiği
İhsanı mı kıskanıyorsun?  
Hırsızı dinleyen
Sözlerine içerleyen
Bahçe sahibi
Hizmetçisine seslendi:
-Aybek!
Şu adama esaslı bir cevap gerektir
Çabuk bana bir ip getir!  
Hizmetçi ipi getirince
Bahçe sahibi Hırsızı bağladı
Ağaca yeterince
Elindeki bir sopayla
Hırsıza başladı vurmaya  
Hırsız acıyla bağırdı:
-Dur be adam ne yapıyorsun?
Allah’tan korkmuyor musun?
Durmadan bana vuruyorsun?  
Bahçe sahibi sakin sakin:
-Allah’ın bir kulu
Allah’ın başka bir kulunu
Allah’ın sopasıyla dövüyor
Niye bağırıp duruyorsun!
  
SÖZÜN ÖZÜ:
Nefsine bahane aramak isterse insan şayet!
Kitaptan deliller getirir, isterse bulur ayet!


MESNEVî
Türkçesi:Mustafa Baydemir

13 Temmuz 2012 Cuma

KADI KARAKUŞ FIKRALARI


KADI KARAKUŞ FIKRALARI

KADI KARAKUŞ


Önce biraz Kadı Karakuştan söz edelim: Asıl adı Ebu said bahaeddin bin Abdullah Esedî olan Kadı Karakuş’un ölüm tarihi 1200.
Selahaddini Eyyubi’nin yakınlarından. Selahaddin Eyyubi kendisinin yokluğunda Kadı Karakuş’u Kahire’ye vekil olarak bırakırdı. Akka'da Valilik yapmıştır. Orada Frenklere esir düşünce Selahaddini Eyyûbi onu, on bin altın Fidye ödeyerek kurtarır.
Kahire’ye kale, yol, köprü ,han, çeşme gibi eserler bırakmıştır. Pek hukuk bilgisi olmaması nedeniyle keyfi,sert ve biraz da tuhaf hükümler verirmiş.
Atalarımız mantıkla, akılla izah edilemeyen, ya da kızgınlıkla verilen kararlara; “Karakûşî Hüküm” derlerdi.
Necdet Rüştü Efe “Türk Nüktecileri” adlı kitabında Karakuşi Hükümleri şöyle anlatır:
“Bunlar kanun,örf gelenek ve hatta tabiat dışında karar altına alınmaya çalışılmış öyle hükümlerdir ki; bu mantıksızlık karşısında , mahkûmun müdafaa cehtini (gayretini, çabasını) daima hayrete çevirmiştir.
Yüzyıllar boyunca ,bazı keyfi manasızlıklara nazire olarak gösterilen bu tuhaf hükümler; Anadolu’da doğup, yaşlılığında Mısır’da Selahadini Eyyubi maiyetinde emirlik ve kadılık yapmış olan “Karakuş”a aittir.
Yedi yüz elli önce yaşamış olan bu zat halis Türk’tür”
Necedet Rüştü Efe’nin bu kitabında anlatıldığına göre, “Karakuş” bir köleyken, hukuk bilgisi zayıf olsa da, diğer bilimlerdeki bilgisi nedeniyle sahibi tarafından azat edilmiştir. Değerini Selahaddini Eyyubi de anlamakta gecikmemiş, ona vezirlik ve emirlik rütbelerini vermiştir. Daha sonra da Mısır’da asayiş iyice çığırından çıkınca, hırsızlık ve soygun olayları artınca “çok namuslu, fakat çok sert bir adam olan Karakuş’u” Kahire kadısı olarak görevlendirmiştir.Karakuş’un verdiği hükümler adeta bir fıkra niteliğindedir. Bu hükümlerle ilgili bir çok kitap yazılmıştır. Bunlardan Arapça olarak yazılan “en kıymetlisi Mammatî isim ve müstear namıyla bir meçhul zatın yazdığı; Kitabü’l-Hâşuş Fi Ahkâmü’l Karakuş”tur.

KARAKUŞ HÜKÜMLERİ YA DA FIKRALARI
AF
Selahaddini Eyyubi mahkûmların cezalarını yarı yarıya affetmiş. Hapishane müdürünün kafası karışmış. Ayı, yılı belli olan mahkumların cezalarını yarı yarıya indirmiş ama, müebbet hapislerin cezalarını nasıl yarıya indireceğine bir türlü karar verememiş. Öyle ya ölünceye kadar tutuklu birinin, kaç yaşında öleceğini nasıl bileceksin de hapis cezasını yarıya indireceksin? Sorununu hükümdara iletmiş. Hükümdar da onu Karakuş’a havale etmiş.
Karakuş:
-Düşündüğün şeye bak!Müebbet hapisleri bir gün serbest bırakır, bir gün hapsedersin!
 MİMAR
Karakuş yaptıracağı bir mimari eserle ilgili şöyle bir hüküm verir:
“Bu yapının mimarı; asırlarca kalması gereken binanın sağlamlığı için istediği miktar parayı hazineden alabilir. Ve lâkin mimar, beş yıl müddetle, binanın bulunduğu şehirden çıkamaz. Ta ki yapıda bir çöküntü görüldüğü takdirde, dikkatsiz mimar kolayca yakalanıp, çöken duvarın altına diri diri gömüle”
 AVCIYA TEK GÖZ YETERMİŞ
Gözü çıkarılmış bir adam mahkemeye başvurur
-Ey hakim! Düşmanım olan komşum bir gözümü çıkardı. Gözümü isterim ondan!
-Pek âlâ!Yarın gel gel, gözünü teslim edeyim sana!
 Karakuş adam gidince emir verir:
-Kahire kapısında topal bir avcı vardır. Onun bir gözünü çıkarın ve eline şu karar metninini verin:
“Bundan önce , avcılık vesilesiyle başkalarının otlaklarına girip; vahşi hayvan yerine ehli hayvan avladığın için, mal sahiplerinin attığı dayakla ayağın topal olmuştu. Anlaşılan iki gözle nişan aldıkça koyun kuzu avlamaya devam edeceksin. Sana lâzım olan tek gözle nişan almayı sağlayalım da, mal sahiplerinden yiyeceğin ikinci bir dayakla öbür ayağın da kötürüm olmasın.”
 SERBEST BIRAKILAN SUÇLULAR
Karakuş bir gün hapishaneleri teftiş eder. Herkese suçunu sorar. Sekiz kişi hariç diğerleri “masum” olduklarını söylerler. Diğer sekiz kişiyse, suçlarını itiraf ederek:
-Biz suçluyuz! Cezamızı elbette çekeceğiz!Demişler
Bunun üzerine Karakuş zindancı başına:
-Şu sekiz suçluyu derhal sokağa atın ki burada kalan bunca masumun ahlâkını bozmasınlar!
 KARAKUŞ VE TEFECİ
Tefecilerden biri bir gün Karakuşa gelir. Alacaklı olduğu fakirlerden biri için dava açar.Karakuş borçlu fakiri çağırtır.
-Niçin borcunu ödemiyorsun?
-Ödemek istiyorum, bir türlü ödeyemiyorum.
-Anlamadım niye?
-Çünkü ne zaman ödemek için evine gitsem, kendisini “evde yok” dedirtiyor.
-Sence niye böyle yapıyor?
-Maksadı biraz daha zaman geçsin de, ben daha fazla faiz ödeyeyim diye. Nitekim borcum on altındı şimdi on beş altın oldu.
Biraz düşünen Karakuş. Davacının tefeci olduğunu anlar, hemen hükmünü verir
-Alacaklıyı derhal hapsediniz…Borçlunun eline yine para geçer, ödemek için evine gider. Bu adam yine yok dedirtir. Oysa hapiste olursa, borçlu onu hapiste bulur, borcu daha fazla çoğalmadan borcunu öder…
Karakuş tefeciye ve borçluya dönerek
-Bu çözüm ikiniz için de en hayırlısı…Sonunda biriniz hapisten, diğeriniz de borçtan kurtulmuş olur.
Titreyen tefeci:
-Aman efendim, merhamet! İçeride ne kadar kalacağım?
-Faiz olarak alacağın beş altın miktarı kadar.
 HAMİLE
Komşusunu cezalandırmak isteyen bir adam, tamamı uydurma olan bir hikayeyle Karakuş’a gelir.
-Efendim komşumdan şikayetçiyim. Beni büyük bir zarara soktu?
-Ne zararıymış bu?
-Karım hamileydi. Karımı korkuttu. Çocuğun düşmesine, ölmesine neden oldu?
Adamın ihtiyar biri olduğunu gören Karakuş?
-Karınla kaç yıldır evlisiniz?
-Otuz
-Başka hiç çocuğunuz oldu mu?
-Hayır
Adamın komşusuna iftira attığına kani olan Karakuş. Hemen hükmünü verir:
-Adamla karını bir yere kapatacağız. Karın eskisi gibi hamile kalmadan, karını serbest bırakmayacağız.
Bu tuhaf karar karşısında, şapşallaşan adam:
-Aman efendim ne diyorsunuz!!??Vaz geçtim. Şikâyetimi geri alıyorum.
Kaynak: 
Necdet Rüştü Efe, Türk Nüktecileri, Nebioğlu Yayınevi, Kadı Karakuş, Sayfa:131-133(Basım yılı belli değil.Tahmini 60'lı yılların başı)
Yukarıda anlatılan Kadı Karakuş'la pek örtüşmeyen fıkarlar da vardır. Bunları da zaman zaman akataracağız. İşte bu fıkralardan biri:

 ADALETİNLE SEN ÇOK YAŞA E Mİ?
 Süleyman Demirel'in muhtelif vesilerle anlattığı kadı bir karakuş fıkrası :
 Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi
 adında bir kadı varmış.
 Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden
 geçerken burnuna güzel bir koku
 gelmiş.
 Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini
 bekleyen nefis bir ördek var...
 Karakuşi Kadı, fırıncıya 'Ben bunu aldım' demiş.
 Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş.

 Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: 'Hani bizim ördek?'
 Fırıncı boynunu büküp 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş.
 Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü
 çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Gayrimüslim de peşinde kovalıyor...

 Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir
 kadının üstüne düşmüş.
 Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası
 da fırıncının peşine düşmüş.
 Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği
 Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...

 Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini
 yakalayarak Karakuşi Kadının karşısına çıkarmışlar.

 Kadı sırayla sormuş...
 Ördeğin sahibi,'Bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikáyet etmiş.
 Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş: 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?'
 Fırıncı 'Uçtu' demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış:
 'Ördeğin karşısında tayyar yazılı.
 Tayyar 'Uçar' anlamına gelir.
 O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek
 fırıncının beraatına karar vermiş.

 Sonra Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş...
 Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde
 bulmuş:
 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o
 müslimin tek gözü çıkarıla...'
 Davacı 'Ne olacak?' diye sorunca Karakuşi Kadı,
 'Şimdi' demiş,
 'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz
 de onun tek gözünü
 çıkaracağız.'
 Tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş,
 fırıncı bu davadan da beraat
 etmiş.

 Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da Karakuşi Kadı,
 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam
 yerine yeni çocuk koyacak.'
 Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış,
 fırıncı bu davadan da  kurtulmuş.

 Kadı dönmüş Yahudi'ye: 'Senin şikáyetin
 ne?'Bre.
 Yahudi ellerini açmış, 'Ne diyeyim kadı efendi'
 demiş, 'Adaletinle bin yaşa sen, e mi !'

******

KADI KARAKUŞ FIKRALARIINI ARATMAYAN
ONİKİ  EYLÜLDE YAŞANMIŞ BİR OLAY...
Oniki Eylülde dokuz anarşist yakalanır bir cemseye konur. Komutana telefonla 9 anarşistin yakalanıp getirilmekte olduğu bildirilir. Yolda anarşistlerin (!) bekçisi durumundaki askerlerden birinin karnı acıkır. Simit almak için aracı durdurtur. Asker  açılan kapıdan inerken, tutuklulardan biri kaçar. Askerler ne yapacağını şaşırırlar. Komutanalarına "dokuz anarşistle geliyoruz" dedikleri için, bir eksiği olan sekiz tutukluyla gitmek istemezler. Kaçan tutuklu yerine simitçiyi koyup götürürler. Zavallı masum simitçi bir süre hapiste yattıktan sonra idam edilir. Bu konu ZİNCİRBOZAN filminde de işlenir.
ZİNCİRBOZAN FİLMİ

EZOP MASALLARI SEÇKİSİ 1

















FARELER KURULU
TÜRKÇESİ:MUSTAFA BAYDEMİR

Bir zamanlar bütün fareler
Kurulda bir araya toplandı
Kedinin saldırılarına karşı
Kendilerini emniyete almanın
En iyi yollarını fareler tartıştı

Daha sonra birkaç öneri de tartışıldı
Fareler içinde saygın bir yeri olan
Tecrübeli bir fare, ayağa kalktı
Dedi:
-Ben, gelecekte bizim emniyetimizi
Garanti altına alacak bir plan buldum
Planımı ustaca düşünüp şöyle kurdum:
Kedinin boynuna bir zil takacağız
Sonra keyfimize bakacağız
Kedi kıpırdasa zil  çalacak
Anında onun sesi bizi uyaracak
Böylece hemen saklanacağız
Kediye yem olmaktan kurtulacağız



Bu teklif, hararetle alkışlandı
Tüm farelerin gözü yaşlandı
Teklif hemen oylandı
Yaşlı bir fare dışında
Kabul edilip onaylandı
Yaşlı fareyi önce yuhaladılar
Sonra onu sorguladılar
Kabul etmeme nedenini sordular

Yaşlı fare ayağa kalkıp dedi:
-Beni yanlış anladınız
Boşuna yuhaladınız
Çünkü ben, hepinizden
Daha çok bunu isterim
Çok değerli bir plan olduğunu
İnanın kabul ederim
Yalnız bir endişem vardır:

Bu iş için kendini kim tehlikeye atacak?
Güvenimizi kim sağlayacak?
Zili kedinin boynuna kim bağlayacak?
Kediye yem olmadan nasıl takacak?
Bunu size sorabilir miyim?

Hepsi de donup kaldı, sustu
Başlar önde, kimsede tık yoktu

Sözün Özü:
Her alkış alan sözü mükemmel sanma
Plan çok güzel olsa da sakın aldanma
Bir plan ki, bir yerde uygulanamaz
At çöpe gitsin, hiçbir işe yaramaz

MESNEVÎ HİKAYELERİ 1











AYININ DOSTLUĞU
 Türkçesi:Mustafa Baydemir
Bir  ejderha bir ayıyı
Tam öldürmek üzereyken
Oradan geçen bir yiğit
Ayının bağırışını duydu
Çekip kılıcını Ejderhayı vurdu
Zavallı ayıyı ölümden kurtardı

Ayı minnet dolu gözlerle
Yiğide hayran hayran baktı
İçinden ona karşı bir sevgi aktı
Bu sevgi onu yiğidin peşine taktı

Yiğit nereye gitse tin tin
Bir sadık köpek gibi tin tin
Peşinden gidiyordu
Aklınca yiğide olan
Can borcunu ödüyordu

Bir gün yiğit hastalandı
Yataklara düştü
Ayı çok üzüldü, tasalandı
Başında nöbet tutmaya başladı
Hayvan demedi, insan demedi
Yaklaşanı taşladı
Azarladı, haşladı

Bir gün hastayı
Ziyarete gelen bir dostu
Neredeyse ayıya
Deldiriyordu postu
Ancak yiğidin izniyle
Aşabildi ayı engelini

Dostu sordu yiğide:
Dostum bu ayı işi, ne iş?
Bil ki iyi değil bu gidiş!
Yiğit:
-Onu ölümden kurtardım
O artık sadık bir bekçim benim
Hem yardımcım, hem de elçim benim
Dostu:
-Atalarımız :
Kuzudan post
Ayıdan dost olmaz,
Aptal dost düşmandan
Beterdir demişler.
Yol yakınken
Gel geç bu sevdadan

Yiğit:
-Bak şu ayının sevgisine
Sana göre bu bir hayvan
Bana göreyse adeta bir insan
Başkası veremez bu sevgiyi inan

Boş kuruntularına sakın kanma
Lütfen bu asil sevgiyi kıskanma

Dostu, Yiğite
Ne dediyse
Sözünü dinletemedi
Sonunda çekip gitti

Bir süre sonra yiğit uyudu
Yüzüne bir sinek kondu
Bunu gören ayının
Adeta kanı dondu
Sineğe müthiş kızdı
Sinirinden kudurdu
Bir kaya parçasını kaldırıp
Var gücüyle vurdu
Sinek kaçıp kurtuldu
Olan yiğit’e oldu
Ayının şefkati sayesinde
Hayatı son buldu

SÖZÜN ÖZÜ:
Dostun seçersen ayıyı
Yersin kafana kayayı