tayyar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tayyar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Temmuz 2012 Cuma

KADI KARAKUŞ FIKRALARI


KADI KARAKUŞ FIKRALARI

KADI KARAKUŞ


Önce biraz Kadı Karakuştan söz edelim: Asıl adı Ebu said bahaeddin bin Abdullah Esedî olan Kadı Karakuş’un ölüm tarihi 1200.
Selahaddini Eyyubi’nin yakınlarından. Selahaddin Eyyubi kendisinin yokluğunda Kadı Karakuş’u Kahire’ye vekil olarak bırakırdı. Akka'da Valilik yapmıştır. Orada Frenklere esir düşünce Selahaddini Eyyûbi onu, on bin altın Fidye ödeyerek kurtarır.
Kahire’ye kale, yol, köprü ,han, çeşme gibi eserler bırakmıştır. Pek hukuk bilgisi olmaması nedeniyle keyfi,sert ve biraz da tuhaf hükümler verirmiş.
Atalarımız mantıkla, akılla izah edilemeyen, ya da kızgınlıkla verilen kararlara; “Karakûşî Hüküm” derlerdi.
Necdet Rüştü Efe “Türk Nüktecileri” adlı kitabında Karakuşi Hükümleri şöyle anlatır:
“Bunlar kanun,örf gelenek ve hatta tabiat dışında karar altına alınmaya çalışılmış öyle hükümlerdir ki; bu mantıksızlık karşısında , mahkûmun müdafaa cehtini (gayretini, çabasını) daima hayrete çevirmiştir.
Yüzyıllar boyunca ,bazı keyfi manasızlıklara nazire olarak gösterilen bu tuhaf hükümler; Anadolu’da doğup, yaşlılığında Mısır’da Selahadini Eyyubi maiyetinde emirlik ve kadılık yapmış olan “Karakuş”a aittir.
Yedi yüz elli önce yaşamış olan bu zat halis Türk’tür”
Necedet Rüştü Efe’nin bu kitabında anlatıldığına göre, “Karakuş” bir köleyken, hukuk bilgisi zayıf olsa da, diğer bilimlerdeki bilgisi nedeniyle sahibi tarafından azat edilmiştir. Değerini Selahaddini Eyyubi de anlamakta gecikmemiş, ona vezirlik ve emirlik rütbelerini vermiştir. Daha sonra da Mısır’da asayiş iyice çığırından çıkınca, hırsızlık ve soygun olayları artınca “çok namuslu, fakat çok sert bir adam olan Karakuş’u” Kahire kadısı olarak görevlendirmiştir.Karakuş’un verdiği hükümler adeta bir fıkra niteliğindedir. Bu hükümlerle ilgili bir çok kitap yazılmıştır. Bunlardan Arapça olarak yazılan “en kıymetlisi Mammatî isim ve müstear namıyla bir meçhul zatın yazdığı; Kitabü’l-Hâşuş Fi Ahkâmü’l Karakuş”tur.

KARAKUŞ HÜKÜMLERİ YA DA FIKRALARI
AF
Selahaddini Eyyubi mahkûmların cezalarını yarı yarıya affetmiş. Hapishane müdürünün kafası karışmış. Ayı, yılı belli olan mahkumların cezalarını yarı yarıya indirmiş ama, müebbet hapislerin cezalarını nasıl yarıya indireceğine bir türlü karar verememiş. Öyle ya ölünceye kadar tutuklu birinin, kaç yaşında öleceğini nasıl bileceksin de hapis cezasını yarıya indireceksin? Sorununu hükümdara iletmiş. Hükümdar da onu Karakuş’a havale etmiş.
Karakuş:
-Düşündüğün şeye bak!Müebbet hapisleri bir gün serbest bırakır, bir gün hapsedersin!
 MİMAR
Karakuş yaptıracağı bir mimari eserle ilgili şöyle bir hüküm verir:
“Bu yapının mimarı; asırlarca kalması gereken binanın sağlamlığı için istediği miktar parayı hazineden alabilir. Ve lâkin mimar, beş yıl müddetle, binanın bulunduğu şehirden çıkamaz. Ta ki yapıda bir çöküntü görüldüğü takdirde, dikkatsiz mimar kolayca yakalanıp, çöken duvarın altına diri diri gömüle”
 AVCIYA TEK GÖZ YETERMİŞ
Gözü çıkarılmış bir adam mahkemeye başvurur
-Ey hakim! Düşmanım olan komşum bir gözümü çıkardı. Gözümü isterim ondan!
-Pek âlâ!Yarın gel gel, gözünü teslim edeyim sana!
 Karakuş adam gidince emir verir:
-Kahire kapısında topal bir avcı vardır. Onun bir gözünü çıkarın ve eline şu karar metninini verin:
“Bundan önce , avcılık vesilesiyle başkalarının otlaklarına girip; vahşi hayvan yerine ehli hayvan avladığın için, mal sahiplerinin attığı dayakla ayağın topal olmuştu. Anlaşılan iki gözle nişan aldıkça koyun kuzu avlamaya devam edeceksin. Sana lâzım olan tek gözle nişan almayı sağlayalım da, mal sahiplerinden yiyeceğin ikinci bir dayakla öbür ayağın da kötürüm olmasın.”
 SERBEST BIRAKILAN SUÇLULAR
Karakuş bir gün hapishaneleri teftiş eder. Herkese suçunu sorar. Sekiz kişi hariç diğerleri “masum” olduklarını söylerler. Diğer sekiz kişiyse, suçlarını itiraf ederek:
-Biz suçluyuz! Cezamızı elbette çekeceğiz!Demişler
Bunun üzerine Karakuş zindancı başına:
-Şu sekiz suçluyu derhal sokağa atın ki burada kalan bunca masumun ahlâkını bozmasınlar!
 KARAKUŞ VE TEFECİ
Tefecilerden biri bir gün Karakuşa gelir. Alacaklı olduğu fakirlerden biri için dava açar.Karakuş borçlu fakiri çağırtır.
-Niçin borcunu ödemiyorsun?
-Ödemek istiyorum, bir türlü ödeyemiyorum.
-Anlamadım niye?
-Çünkü ne zaman ödemek için evine gitsem, kendisini “evde yok” dedirtiyor.
-Sence niye böyle yapıyor?
-Maksadı biraz daha zaman geçsin de, ben daha fazla faiz ödeyeyim diye. Nitekim borcum on altındı şimdi on beş altın oldu.
Biraz düşünen Karakuş. Davacının tefeci olduğunu anlar, hemen hükmünü verir
-Alacaklıyı derhal hapsediniz…Borçlunun eline yine para geçer, ödemek için evine gider. Bu adam yine yok dedirtir. Oysa hapiste olursa, borçlu onu hapiste bulur, borcu daha fazla çoğalmadan borcunu öder…
Karakuş tefeciye ve borçluya dönerek
-Bu çözüm ikiniz için de en hayırlısı…Sonunda biriniz hapisten, diğeriniz de borçtan kurtulmuş olur.
Titreyen tefeci:
-Aman efendim, merhamet! İçeride ne kadar kalacağım?
-Faiz olarak alacağın beş altın miktarı kadar.
 HAMİLE
Komşusunu cezalandırmak isteyen bir adam, tamamı uydurma olan bir hikayeyle Karakuş’a gelir.
-Efendim komşumdan şikayetçiyim. Beni büyük bir zarara soktu?
-Ne zararıymış bu?
-Karım hamileydi. Karımı korkuttu. Çocuğun düşmesine, ölmesine neden oldu?
Adamın ihtiyar biri olduğunu gören Karakuş?
-Karınla kaç yıldır evlisiniz?
-Otuz
-Başka hiç çocuğunuz oldu mu?
-Hayır
Adamın komşusuna iftira attığına kani olan Karakuş. Hemen hükmünü verir:
-Adamla karını bir yere kapatacağız. Karın eskisi gibi hamile kalmadan, karını serbest bırakmayacağız.
Bu tuhaf karar karşısında, şapşallaşan adam:
-Aman efendim ne diyorsunuz!!??Vaz geçtim. Şikâyetimi geri alıyorum.
Kaynak: 
Necdet Rüştü Efe, Türk Nüktecileri, Nebioğlu Yayınevi, Kadı Karakuş, Sayfa:131-133(Basım yılı belli değil.Tahmini 60'lı yılların başı)
Yukarıda anlatılan Kadı Karakuş'la pek örtüşmeyen fıkarlar da vardır. Bunları da zaman zaman akataracağız. İşte bu fıkralardan biri:

 ADALETİNLE SEN ÇOK YAŞA E Mİ?
 Süleyman Demirel'in muhtelif vesilerle anlattığı kadı bir karakuş fıkrası :
 Osmanlı döneminde yolsuzlukları ile ünlü Karakuşi
 adında bir kadı varmış.
 Bir gün Karakuşi Kadı, bir fırının önünden
 geçerken burnuna güzel bir koku
 gelmiş.
 Vitrinde güveç içinde nar gibi kızarmış sahibini
 bekleyen nefis bir ördek var...
 Karakuşi Kadı, fırıncıya 'Ben bunu aldım' demiş.
 Kadıya itiraz edilir mi? Fırıncı hemen ördeği paket yapıp vermiş.

 Az sonra ördeğin sahibi gelmiş: 'Hani bizim ördek?'
 Fırıncı boynunu büküp 'Uçtu' deyince iş kavgaya dönüşmüş.
 Kavga sırasında fırıncı, araya giren bir gayrimüslim müşterinin gözünü
 çıkarınca korkup kaçmaya başlamış... Gayrimüslim de peşinde kovalıyor...

 Bir duvardan atlarken, bilmeden öteki taraftaki hamile bir
 kadının üstüne düşmüş.
 Kadın, çocuğunu düşürdüğü için, kadının kocası
 da fırıncının peşine düşmüş.
 Can havliyle kaçan fırıncının çarpıp devirdiği
 Yahudi bir vatandaş da kızıp peşlerine takılmış...

 Sonunda duruma müdahale eden zaptiyeler hepsini
 yakalayarak Karakuşi Kadının karşısına çıkarmışlar.

 Kadı sırayla sormuş...
 Ördeğin sahibi,'Bu adam ördeğimi hiç etti' diye şikáyet etmiş.
 Karakuşi Kadı, fırıncıya sormuş: 'Ne yaptın bu adamın ördeğini?'
 Fırıncı 'Uçtu' demiş. Kadı, kara kaplı defterini açmış:
 'Ördeğin karşısında tayyar yazılı.
 Tayyar 'Uçar' anlamına gelir.
 O halde ördeğin uçması suç değil' diyerek
 fırıncının beraatına karar vermiş.

 Sonra Gözü çıkan gayrimüslim vatandaşa sormuş...
 Onun şikáyetine de kara kaplı defterden bir madde
 bulmuş:
 'Her kim, gayrimüslimin iki gözünü çıkara, o
 müslimin tek gözü çıkarıla...'
 Davacı 'Ne olacak?' diye sorunca Karakuşi Kadı,
 'Şimdi' demiş,
 'Fırıncı senin öbür gözünü de çıkaracak, biz
 de onun tek gözünü
 çıkaracağız.'
 Tabii gayrimüslim şikáyetinden hemen vazgeçmiş,
 fırıncı bu davadan da beraat
 etmiş.

 Çocuğunu kaybeden kadının kocasına da Karakuşi Kadı,
 'Tamam' demiş, 'Karını vereceksin, bu adam
 yerine yeni çocuk koyacak.'
 Böyle olunca adam da şikayetini anında geri almış,
 fırıncı bu davadan da  kurtulmuş.

 Kadı dönmüş Yahudi'ye: 'Senin şikáyetin
 ne?'Bre.
 Yahudi ellerini açmış, 'Ne diyeyim kadı efendi'
 demiş, 'Adaletinle bin yaşa sen, e mi !'

******

KADI KARAKUŞ FIKRALARIINI ARATMAYAN
ONİKİ  EYLÜLDE YAŞANMIŞ BİR OLAY...
Oniki Eylülde dokuz anarşist yakalanır bir cemseye konur. Komutana telefonla 9 anarşistin yakalanıp getirilmekte olduğu bildirilir. Yolda anarşistlerin (!) bekçisi durumundaki askerlerden birinin karnı acıkır. Simit almak için aracı durdurtur. Asker  açılan kapıdan inerken, tutuklulardan biri kaçar. Askerler ne yapacağını şaşırırlar. Komutanalarına "dokuz anarşistle geliyoruz" dedikleri için, bir eksiği olan sekiz tutukluyla gitmek istemezler. Kaçan tutuklu yerine simitçiyi koyup götürürler. Zavallı masum simitçi bir süre hapiste yattıktan sonra idam edilir. Bu konu ZİNCİRBOZAN filminde de işlenir.
ZİNCİRBOZAN FİLMİ